Mimariye damga vuran bir dev: Le Corbusier

homify.com.tr homify.com.tr
Loading admin actions …

6 Ekim, homify editörleri olarak bizim açımızdan çok önemli bir gündü. Zira sanki özellikle ayarlanmışçasına bu gün hem Uluslararası Mimarlık Günü, hem de Charles-Édouard Jeanneret-Gris'nin , yani hepimizin bildiği adıyla Le Corbusier'nin doğumgünüydü. Bu vesileyi fırsat bilerek, sizlere mimari tarihine tek başına damga vurmuş olan, modern mimarinin bu en önemli isimlerinden birini tanıtmaya, daha önce İtalyan mimar Renzo Piano'ya yaptığımız gibi alanımızın dev bir ismine saygı duruşunda bulunmak istedik. 

Mimarlıkla uzaktan da olsa ilginiz varsa Le Corbusier adını mutlaka duymuşsunuzdur. Zira kendisi modern mimari alanında bir çığır açıcı olarak biliniyor ve onun için yirminci yüzyılın en önemli mimari deseniz başınız ağrımaz. Modernist yaklaşımıyla mimari konusundaki düşünce biçimlerini kökten değiştiren Le Corbusier, yalnızda bu alanda değil tasarım ve güzel sanatlarda da birçok akım ve esere ilham veren bir isim oldu. Kendine özgü, yenilikçi ve basit binalarıyla bilinen mimarın şehir planlaması ve mobilya tasarımı alanalarındaki çabalarını da yabana atmamak gerekiyor. Le Corbusier'yi birkaç kelimeyle özetlemek elbette çok güç bir iş, ama onun eserlerini simgeleyen temel unsurlar olarak basitve güçlü çizgilerden söz edebiliriz, ki bunlar sanatçının teorik yazılarının da temel bileşenleridir. Şimdi isterseniz 1965 yılında kaybettiğimiz İsviçreli-Fransız mimarın dikkat çekici eserleri arasında bir gezinti yapıp onu yeniden tanıyalım.

homify

(Creative Commons attribution : Susleriel)

Villa Savoye (Poissy, 1928-1931)

homify

(Creative Commons attribution : Rory Hyde)

Le Corbusier'den söz edeceksek, Villa Savoye'un adının geçmemesi zaten mümkün değildir. Mimarın en ünlü ve en çok konuşulan eserlerinden biri olan bu villa, aynı zamanda mimarlık tarihi açısından da bir köşetaşı olarak görülür. Mimarın ilk eserlerinden biri olan ve daha sonra devam edecek olan beyaz villalar dizisinin de ilk örneği olan bina, soylu ve zengin bir aile olan Savoye ailesi tarafından verilen sipariş üzerine tasarlanmıştı. Ailenin temel motivasyonu hafta sonları şehir hayatının stresinden kaçabilecekleri bir kır evi sahibi olmaktı. Bu ev için seçilen yer ise Paris'in batısında bulunan Poissy bölgesiydi. Le Corbusier burada, sonraları bir ikon haline gelecek olan o beyaz, sanki uçup gidecekmiş gibi görünen modern mimari mucizesini işte burada, el değmemiş doğanın ortasında yarattı. 

Villa Savoye, içeriyle dışarısı arasındaki keskin ayrımı yok eden akışkan yaşam alanlarının yanısıra, bizzat Le Corbusier'nin derslerini de şekillendirilen modern tasarım prensiplerinin yetkin birer uygulamasını göstermesi bakımından da önemlidir. Yeni bir mimarinin beş ilkesi olarak da bilinen bu prensipleri bina üzerinden kısaca incelemek gerekirse: Birincisi, yaşam alanlarını açık tutmak için sütun kullanımı ve nemli, karanlık odalardan uzak durup mümkünse aileye arabalarını park edebilecekleri bir alan açmak. İkinci olarak, evin belli kısımlarıyla bağlantılı olan ve yine yaşam alanını maksimize etme prensibine dayalı, güneş ışığı alan ve bitkilerin yetiştirilebileceği bir çatı terası. Üçüncü ilke olarak yine burada gördüğümüz gibi kiriş, kolon ve levhaları doğru kullanarak mümkün olduğunca açık planlı bir ev yapmak ve iç mekânlar arasında akışkanlık sağlamak. Ayrıca yine bu sayede yapının sisteminden bağımsız bir dış cepheye sahip olmak. Ve son olarak da dikey değil yatay pencereler kullanarak panoramik ve dolayısıyla da daha dinamik bir manzaraya sahip olmak.

LC4 Şezlong (Paris, 1929)

homify

(Creative Commons attribution : Roberto Sena)

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Le Corbusier sadece mimari alanında değil başta mobilya tasarımı olmak üzere başka alanlarda da belirleyici ürünler vermiş bir isim. 1920'li yıllardan itibaren başta sandalye, masa ve dolap olmak üzere birçok mobilya tasarlayan Le Corbusier, döneminin genel trendine de uygun olarak mobilyayı tamamıyla dekoratif bir unsur olmaktan çıkarıp tasarlanan parçanın işlevselliğine odaklanan bir anlayışı benimsedi. Ünlü mimarın bu alanda ürettiği parçalar arasında ikon haline gelen mobilyalardan biri de fotoğrafta gördüğünüz LC4 şezlongtur. Basit krom bir iskeletin ergonomisne önem verilen koltuğu desteklediği bu sade ve işlevsel şezlong, daha sonra birçok benzer ürüne ilham vererek tasarım tarihindeki yerini aldı.

Chapelle Nodre-Dame-du-Haut (Ronchamp, 1950-1955)

homify

(Creative Commons attribution : senhormario)

Bu kez toplumsal ihtiyaçların şekil verdiği bir örneğe değil, yine Le Corbusier'nin en önemli eserleri arasında yer alan bir kilise şapeline bakalım. Ünlü mimarın yeteneğinin görsel anlamda en belirgin olduğu eserlerden biri olan tapınak, Fransa'nın Haute-Saone bölgesindeki  Bourlémont tepesinde yer alıyor. Binanın belirgin kavisleri, görkemli çatısı ve betonla sıvanın cesur kullanımı bu binayı özel kılan unsurlardan sadece birkaçı. Ayrıca belirli bir düzene bağlı kalınmadan yerleştirilen pencerelere de dikkat çekeriz. Bu pencereler sayesinde iç mekânın doğal ışıktan maksimum faydalanması amaçlanmış. 

Biraz daha derine inecek olursak binanın aslında ilk bakışta birbiriyle uyuşmayan ama dahiyane şekilde harmanlanmış bazı özelliklere sahip olduğunu görebiliriz. Örneğin yapı geometrik olmasına rağmen, hem organik ve basit görünmeyi başarıyor, hem de estetik bir tatmin yaratıyor. Yine çok heybetli bir ana iskelet ve dış cepheye rağmen, iç mekânın hava ve ışık almak açısından hiçbir sorunu ya da eksiği bulunmuyor. Aslında bakılırsa bu çelişkiler bir anlamda ruhani diyebileceğimiz bir bütünlük oluşturarak, birbirinden farklı biçim, düzlem ve ışık düzenlerinin uyum içinde bir araya gelmesini sağlıyor. Çıplak gözle görmeye değer bir bina.

Pencap Meclis Sarayı (Chandigarh, 1955)

homify

(Creative Commons attribution : duncid)

1951 yılında Le Corbusier şöhretinin doruğundayken, Hindistan'la Pakistan'ın ayrılmasından sonra, Hindistan tarafındaki Pencap eyaletinin yeni başkenti olan Chandigarh'da bir dizi idari binanın tasarlanması ve şehrin baştan planlanması için bağımsız Hindistan'ın ilk başbakanı olan Jawaharlal Nehru'dan bir davet aldı. 

Bu kadar dar bir alanda bu kadar çok Le Corbusier projesi görebileceğiniz tek yer olan Chandigarh'da fotoğrafta görülen Pencap Meclis Sarayı'nın yanısıra yine aynı mimara ait Adalet Sarayı ve ana Hükümet Binası da bulunuyor. Her biri dönem itibarıyla devasa boyutlara sahip, dökme beton malzemenin kullanıldığı bu binalar daha sonra önemli mimari akımlardan biri haline gelecek olan brütalizme de esin kaynağı oldular. Bu bina özelinde, devasa yapının sudaki yansımasına ve bunun doğayla insan yapımı bina arasındaki bağlantıyı nasıl vurguladığına dikkatinizi çekeriz.

Unité d’habitation / Işık Saçan Şehir (Marsilya, 1946-1952

homify

(Creative Commons attribution : Vincent Desjardins)

Yukarıda da söylediğimiz gibi birçok alanda çığır açmış bir isim olarak Le Corbusier, modern şehir planlaması ve özellikle de sosyal konut planlaması denince de akla gelen ilk isimlerden biri. Mimarın Fransa'nın Marsilya kentindeki Işık Saçan Şehir olarak da bilinen meşhur eserlerinden Unité d’habitation kompleksi, Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan konut açığını hızlı ve işlevsel yöntemlerle kapatmaya yönelik çabanın billurlaştığı bir yapıdır. Tamamen amaca yönelik bir tasarımı olan yapı günümüz açısından çok ilginç olmasa da, 137 metrelik genişliği, 56 metrelik boyu ve içindeki 337 daireyle savaş sonrasının Avrupası açısından sansasyonel bir yenilikti. 

Dış cepheden çok iç mekânıyla önem kazanan bu yapının en önemli özelliklerinden biri odaların maksimum doğal ışık alacak şekilde düzenlenmiş olmasıydı. Yukarıda da sözünü ettiğimiz mimarlığın beş temel ilkesini burada da uygulayan Le Corbusier, yapıyı kolonların üzerinde yükselterek etraftaki bitki örtüsünün binanın altına sokulabileceği bir alan yaratıyor. Ayrıca binanın tepesinde bulunan ve tüm bina sakinlerinin erişimine açık olan geniş teras ve fidanlığı da unutmamak gerekiyor. Kısacası, dikey şehirleşmenin en klasik örneklerinden biri.

Philips Pavyonu (Brüksel, 1958)

homify

(Creative Commons attribution :  Wouter Hagens)

Mimari tarihindeki bu küçük turu, yine ikonik bir öneme sahip olan ve ne yazık ki sadece fotoğraflarından bildiğimiz bir Le Corbusier projesiyle tamamlayalım. Fotoğrafta gördüğünüz bu yapı, mimarın 1958'de Brüksel'de düzenlenen Dünya Fuarı'nda elektronik devi Philipps için hazırladığı geçici bir pavyondu. Takviyeli beton malzemeden inşa edilen, parabolik yüzeylere sahip bu yapı dönemi itibarıyla müthiş bir yenilikti. İlk bakışta futuristik bir görünüm arz eden bina, hem belirgin biçimlere, hem de son derece organik bir havaya sahip. Le Corbusier bu projede, sonraları mekânla müziği bir araya getiren çalışmalarıyla ün kazanacak olan Yunan müzisyen ve mimar Iannis Xenakis'la çalıştı. Bu vesileyle söylememiz gerekiyor, Le Corbusier sadece birlikte çalıştığı mimarları değil, bugün mimarlık denince akla gelen ünlü isimlerden Brezilyalı Oscar Niemeyer ve Amerikalı mimar Richard Meier gibi isimleri de eserleriyle etkiledi. 

Üzerine kitaplar yazılan, filmler yapılan Le Corbusier fenomenini elbette birkaç fotoğraf ve paragrafla tam olarak yansıtmak olanaksız. Zira İsviçreli-Fransız mimar, verdiği eserler ve bıraktığı izlerle yalnızca zamanımızın en ünlü mimarlarından biri olmakla kalmayıp, dünya mimarisinin de tek başına yatağını değiştirdi.

Mimarlık tarihinin en büyük isimlerinden biri olan Le Corbusier'in eserleri arasında bir gezinti.

Ev projenizle ilgili yardıma mı ihtiyacınız var?
Bizimle temasa geçin!

Öne çıkan makaleler